top of page

YAPAY ZEKA VE ETİK

Chat GPT’ye “Yapay zeka nedir?” diye sorduğumuzda bize şu cevabı veriyor: “Yapay zeka, bilgisayar sistemlerinin insan benzeri düşünme, öğrenme ve problem çözme yeteneklerini geliştirme amacıyla kullanılan bir disiplindir. Bu alan, bilgisayarların verileri analiz etme, tahminlerde bulunma, karmaşık görevleri gerçekleştirme ve kararlar verme yeteneklerini geliştirmek için bir dizi teknik ve algoritma kullanır.” Bu tanım oldukça yeterli ve kapsamlı olmakla birlikte bu yazıya eklenmiş olması bir etik problem teşkil etmektedir. Nitekim yapay zekanın kullanımından doğan birtakım etik problemler, bu tanımı kullanmam halinde kaleme almış olduğum yazının sonuna adımı yazmamı dahi engelleyebilecek yahut Avrupa Birliği Yapay Zeka Tüzüğü uyarınca bu tanımın Chat GPT tarafından yapılmış olduğunu belirtmemi zorunlu kılacak niteliktedir. 


Forbes’a göre yapay zeka; insan hatasını azaltma, tekrarlayan görevleri ve süreçleri otomatikleştirerek verimlilik sağlama ve insanlara yeteneklerini gerektiren görevlere odaklanma fırsatı verme, büyük veriyi sorunsuz işleme, hızlı karar vermeyi kolaylaştırma, insanlar için riskli ve tehlikeli görevleri verimli bir şekilde gerçekleştirme gibi birçok alanda kullanılabilir.  Nitekim günümüzde tıptan bankacılığa, sigortacılıktan güvenliğe kadar birçok farklı alan ve endüstride de kullanılmaktadır. Bununla birlikte bilim insanları ve teknoloji geliştiricileri insanlığı yapay zekanın kullanımıyla ilgili sık sık uyarmakta, makinelere bağımlılığın insanlık ve gelecek nesiller için yaratabileceği tehlikeli ortama işaret etmektedir. Bu tehlikelerden en bilineni, yapay zeka uygulamalarının geçmişte önyargılı ve ayrımcı birtakım davranışları icra etmiş olmasıdır. Örneğin Microsoft’un ırkçı yapay zeka temelli sohbet botu Tay AI, Twitter hesabı üzerinden etkileşimde bulunarak ırkçı, cinsiyetçi ve küfürlü cevaplar vermiş ve tüm dünyayı şaşkına çevirmiştir. Kışkırtıcı yanıtları nedeniyle proje başlangıcından tam 16 saat sonra sonlandırılan bot, dönemin yapay zeka teknolojilerinde karşılaşılan ırkçılık ve cinsiyetçilik sorunlarını ön plana çıkarmıştır. Bundan daha yakın bir tarihte ise kişilerin sesleri ve görüntülerini işleyerek yeni içerikler ve videolar üretebilen yahut var olmayan mahkeme kararlarını hukuki argümanlara ve gerekçelere dayanarak en baştan yazabilen, GenAI teknolojileri ortaya çıkmıştır. Bu, yapay zekanın sahte haberler üretme, insanları taklit etme ve dezenformasyon gibi potansiyel zararlı kullanımlara da sahip olabileceğine işaret etmektedir. 


Yapay zekanın gelecekte işlerimizi çalıp çalmayacağı sorunundan daha büyük etik tartışmalar ve problemler doğurduğu aşikardır. Kimileri biyometrik tanıma ve görüntü işleme teknolojilerinin ve buna entegre veri analizinin Bentham’ın Panoptikon’u benzeri gözetim ve kontrol toplumu oluşturabileceğinden endişelenirken kimisi de yapay zekanın muhakematının insani duygulara sahip olmamasının sebep olabileceği risklere işaret etmektedir. Aslında yapay zekayı ilgilendiren etik tartışmalara hakim olabilmek, yapay zeka teknolojilerini düzenleyen hukuki rejimi ve ilgili regülasyonların ratio legisini de anlamayı beraberinde getirmektedir. 


UNESCO, yapay zeka ve etik tartışmasını dört temel değer alanında incelemiştir: İnsan hakları ile temel özgürlüklerin ve insan onurunun korunması, adil ve barış içinde bir toplumda yaşamak, çevre ve ekolojik kalkınma, çoğulculuk ve çeşitliliğin teşvik edilmesi. Bu kapsamda, yapay zekanın etik kullanımı için insan haklarına dayanan belli birtakım prensipler de ortaya çıkmıştır. Bu prensipler kişilerin gizlilik haklarını ve verilerinin korunmasını, ayrımcılığa karşı mücadeleyi, çevresel koruma ve sürdürülebilirliği, güvenliği ve hatta devletlerin egemenliğini ve güvenlik ve yönetimsel politikalarını esas almaktadır. Bu kapsamda kişilerin verilerinin ilgili yapay zeka uygulaması tarafından işlenmesi ancak meşru amaç kapsamında ve meşru amacı aşmayacak bir kullanımla mümkün olacaktır. Orantılılık ve gereklilik analizi yapılacak, yapay zeka insan haklarına ve kişinin verileri ve gizliliği üzerindeki haklarına meşru amaca ulaşmak için gerekli olandan fazla müdahale edemeyecektir. Bunu tamamlayacak şekilde bir sorumluluk ve hesap verilebilirlik rejimi de öngörülmüştür. Bu kapsamda yapay zeka sistemleri denetlenebilir ve takip edilebilir olmalıdır. Yapay zeka teknolojisinin kullanımı sonucu insan hayatına etkileri, ulaşmaya çalıştığı amaca ilişkin doneler, bu amaca ulaşmaya çalışırken hangi bireysel, toplumsal ve çevresel riskleri oluşturma potansiyeline sahip olduğu incelenebilir ve sonrasında da denetlenebilir olmalıdır. Nitekim yapay zekanın sosyal adalet ve eşitlikle de uyumlu olması ancak böyle mümkün olacaktır. 


Yapay zeka tarafından üretilen ve fikri ve sınai hak kapsamına girebilecek nitelikteki biricik eserler, telif haklarına yönelik önemli tartışmalara yol açmıştır. Bu eserlerin gerçekte kimin tarafından oluşturulduğu, bunlar üzerinde kimin hak iddia edebileceği ve telif hakkının nasıl uygulanacağı gibi meseleler de yapay zeka ve etiğin odaklarından biridir. 

Yapay zekanın devletlerin egemenliği ve bu egemenlik kapsamında münhasır yetkileri kapsamına giren birtakım verilerin kullanılması, işlenmesi ve analizi bağlamında da belli sınırlamalara tabi tutulması önemlidir. Nitekim dezenformasyon, siyasi seçim müdahaleleri, suç ve terörle mücadele gibi devletin güvenliğini ve egemenliğini ilgilendiren birçok alan da yapay zekanın tehdidi altındadır. 


Bu prensiplerde vurgulanan en önemli noktalardan biri, yapay zeka sistemlerinin nihai bireysel sorumluluk ve hesap verilebilirlik mekanizmalarının önüne geçmemesidir. Nitekim yapay zekanın verdiği kararlarla insanlar arasındaki atfedilebilirlik bağı koparsa suçların cezasız kalması, mağduriyetlerin giderilememesi ve kamu düzeninin bozulması gibi belli başlı problemlerin çıkması söz konusu olacaktır. Bu da temelde yaptırım gücünün ortadan kalkması ve caydırıcılığın azalmasından cereyan etmektedir. 


Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 18 Temmuz 2023 toplantısında vurgulandığı üzere yapay zeka teknolojilerine ilişkin hukuki düzenlemelerin küresel çapta ve olabildiğince hızlı bir şekilde yapılması büyük önem taşımaktadır. Avrupa Birliğinin Yapay Zeka Yasası ve ülkelerin iç hukuklarında yaptıkları birtakım veri koruma düzenlemeleri haricinde henüz uluslararası düzlemde bir sözleşme bulunmamaktadır. BM Genel Sekreteri Guterres’in de belirttiği üzere Avrupa'da basılı kitapların geniş çapta kullanılabilir hale gelmesi için 50 yıldan fazla bir süre gerekirken ChatGPT'nin sadece iki ay içinde 100 milyon kullanıcıya ulaşmıştır. Bu da bize yapay zekanın ne denli dramatik sonuçlarının olabileceğini ve bunların insan hayatını ne kadar hızlı etkileyebileceğini göstermektedir. Dolayısıyla, yapay zeka alanındaki ilerlemeleri dengelemek ve toplumsal sorumluluğu sağlamak için uluslararası işbirliği ve düzenlemeler, geleceğimizi şekillendiren bu teknolojiye adil, güvenilir ve sürdürülebilir bir yön kazandırmada kritik bir rol oynamaktadır. Guterres’in de işaret ettiği üzere, yapay zekanın uluslararası denetimi uluslararası bir üst kurum tarafından, aynı Uluslararası Atom Enerji Kurumunda olduğu gibi, düzenleniyor olmalıdır. 

Comments


bottom of page